Saygıdeğer Barack H. Obama Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Beyaz Saray 1600 Pennsylvania Avenue NW Washington, DC 20500 ABD
Sayın Cumhurbaşkanı:
Gerçek hala marş halindedir Türkiye’de; şimdiki hükümetin yalan ve ihanetleri açıkça görülmektedir. Fakat adalet öldü. Siz batılılar öldürdünüz onu, Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP rejimini destekleyerek. Sayın Cumhurbaşkanı, geçenlerde Türkiye’deki sözde demokrasiyi “Müslüman Demokrasi” diye adlandırdınız. Din ve demokrasi beraber olmaz sayın Cumhurbaşkanı. Ve siz, herkesten önce, bunu bilmelisiniz. Mayıs 2009’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mustafa Kemal Atatürk hakkında övgüyle konuştunuz. Yaptığınız gibi, Atatürk ve demokrasiden aynı anda bahsederken, her zaman üç sözcüğü vurgulamanız gerekir: LAİKLİK, LAİKLİK,LAİKLİK
Cumhurbaşkanlığı görevinize başladığınızdan bu yana, her altı ayda bir olmak üzere, bu size yazdığım dördüncü mektubum. Beyaz Saray’dan mektuplarımın alındıklarına dair, nezaketen de olsa, henüz en ufak bir bilgi almış değilim. Biliyorum, eğer mektuplar size yönelik tehdit içerselerdi, sizin gizli ajanlarınız gece yarısı kapımı çalarlardı. Ve gene biliyorum ki, 2008’de size seçim kampanyası için bağış gönderdiğimde, sadece elektronik postayla teşekkürler değil, aynı zamanda sizin merkezlerden uluslararası geçerli bir destekleyici olduğumu kanıtlamak amacıyla uluslar arası telefonlar aldım. Sizin yönetiminizin nezaket ve açıklık standartlarını tanımlayan bu mudur, Sayın Cumhurbaşkanı? Umarım değil, ama ben öyle düşünüyorum. Belki de mektuplarımı okudunuz ama onları aldığınızı kabul etmek size mahcubiyet verecektir çünkü AKP rejimini öyle sıkıca kucaklamışsınız ki! Öyle olsun, Sayın Cumhurbaşkanı! Fakat sıradan nezakete ne oldu?
Sözde “demokrasi” Türkiye’de kritik bir durumdadır. Bırakın Erdoğan’ın Gazze hakkındaki hazin davranışlarını. Bırakın İran, Sudan ve diğer gangster ister “İslamî” rejimlerle samimi ilişkilerini. Bunlar Türkler için son derece utanç verici fakat yapılmakta olan sivil darbeyle mukayese edildiğinde bunların hiç bir anlamı yok. Otuzlardaki Hitler gibi, yapılan her şey “demokrasi” kılıfı altındadır. Ve aynı kılıf altında hapishaneler Erdoğan’ın gaddar rejimine muhalefet eden solcularla dolup taşmaktadır. Hitler kirli işlerini yaptırmak için kahverengi gömlekli SA’larını kullanırken, Erdoğan da kendi AKP’li kadınlarının örtü ve türbanlarının arkasına saklanmaktadır.Türkiye’nin en yüksek [Anayasa] mahkemesi Erdoğan ve partisinin Türk milletine karşı laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna hükmetti. Buna Amerika’da vatan hainliği denir. Hitler gibi, Erdoğan da kendi hakim ve savcılarını mahkemelere doldurarak hukuk sistemini çökertti.
Özellikle bilmeniz gerekir ki Türk ordusu Ergenekon denilen bir komplo ile ciddi olarak zayıflatılmıştır. Şimdi Erdoğan sadece polis gücü ve jandarmaya değil, orduya da hakim olmuştur. Ve şimdi Türk başbakanının dışişlerinde her yere şiddetle saldırmak için eli tetikte olan ve ağzı kalabalık beceriksizliğinin de iyice farkındasınızdır. Türkiye marş halindedir, GERİYE DOĞRU, Osmanlı’nın şanlı-şöhretli yetersiz günlerine doğru. Bu sizin şanlı-şöhretli yetersiz CIA’nızın sayısız şanlı-şöhretli hain Türklerle birlikte başardıklarıdır.Erdoğan ve taifesi bunu İslamî Rönesans olarak savunuyorlar. Bu tamamiyle saçmalıktır.
Eğer size ilk mektubumla birlikte gönderdiğim kitapları okuduysanız bunu bilirsiniz. Tek “aydınlanma dönemi” tamamiyle bir Tek Adam, Mustafa Kemal Atatürk’ten sayesindedir. Acınası Ekonomist dergisindeki yeni bir makalede “bir diger insafsız general” diye tanımlanmış ve karalanmış olan Atatürk, Türk Ulusal Bağımsızlık Savaşı’ndan (1919-1923) ortaya çıkmış olan enerjiyi Türkiye’yi Osmanlı’nın Ortaçağ zihniyetinden modern çağlara ve birçok bakımdan daha da ötesine taşımak için kullanmıştır. Mesela, 1930’da kadınlara seçme hakkını ve 1934’te de seçilme hakkını vermiştir, birçok Avrupa ülkesinden (Fransa, İtalya, Yunanistan, İsviçre) on yıllarca önce. İşte, tarihin en olağanüstü asker-devlet adamı-eğitimcisi tarafından gerçekleştirilmiş bu muhteşem başarı, Erdoğan ve onun İslamo-faşist çete arkadaşları tarafından ortadan kaldırılmaktadır. Ve kadının erkekten aşağıda olduğunu açıkça ilan eden bu aynı çete, garip şekilde giyinmiş eşlerini nezaket ve içtenlikle karşılanmak üzere Beyaz Saray’a getirirler.
Ah, Amerikan desteğiyle gelen dehşet! Karanlığın yüreği Türkiye’yi sarıyor, Sayın Cumhurbaşkanı: mahkeme kararı olmadan yapılan dinlemeler ve takipler, anayasaya aykırı tutuklamalar, insan haklarının tahribi, basın özgürlüğünün ahlaksızca ihlali, iktidardaki AKP’nin büyük miktarlardaki yolsuzluk ve hırsızlıkları, ve Türk ordusunun yıpratılması. Ekonomist dergisinin Atatürk’ü aşağılamak hakkını kendinde görmesi sürpriz değil. Aferin, siz tüm batılılara. Kötü iş, Sayın Cumhurbaşkanı.
Fakat yükselen bir güç var Sayın Cumhurbaşkanı. Geçen yedi yılda AKP’nin onlara vermeye çalıştığı çöpü almayı reddedecek daha çok, bir çok Türk var. Ve bu güç Kemal Atatürk’ün sözlerinden enerji alıyor. Onları bilmiyor ya da hatırlamıyor olabilirsiniz, Sayın Cumhurbaşkanı, fakat onlara iyice dikkat etmelisiniz. Daha önceki mektuplarımda size söylemiş olduğum gibi, size tekrar hatırlatıyorum. Hesap günü geliyor. Gün yakındır. Atatürk’ün sözlerini okuyun, bugünkü Türkiye’yi tanımlıyorlar:
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istikllini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur.
Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’tan 20 Ekim 1927
Sayın Cumhurbaşkanı, yukarıdaki söylevde Mustafa Kemal Atatürk varislerine, Türk Milletine, Atatürk demokrasisinin ilkelerini savunma hakkını, doğrusu görevini vermiştir. Ilımlı İslam demokrasisinin değil! Müslüman demokrasi değil! Sadece demokrasi, Sayın Cumhurbaşkanı, sizin demokrasinizle aynı olan.
Evet, bir güç yükseliyor, Sayın Cumhurbaşkanı. Yeni bir Kemal yükseliyor, Sayın Cumhurbaşkanı. Bunu bilmelisiniz, sayın Cumhurbaşkanı. Ve O’nu tanımalısınız. Seçim günü hain AKP’yi Akdenize dökecektir, aynı Gazi Mustafa Kemal’in batılı işgalcilere yaptığı gibi. Sizin ve Amerika’nın şimdiki İslamo-faşist hükümeti desteklemeyi bırakmanız akıllıca olur, bir kez olsun, Türkiye’yi rahat bırakın. Ya da derin sularda, çalkantılı sularda yüzmesini bilseniz iyi olur!
Derin saygılarımla,
James C. Ryan, Ph.D. İstanbul, Türkiye
Not: önceki üç mektubum ve kısa bir öz geçmişim ilişiktedir.